Budapeşte Notları...

36 Saatte Budapeşte


Yaklaşık 1.5 sene önce yaptığımız Budapeşte & Viyana seyahatinden sonra kısa bir hafta sonu tatili için tekrar Budapeşte yollarına düştüm. Önceki seyahatte çok olumlu izlenimlerimizden sonra; artık genel anlamda bildiğim ve gitmeden önce gezi planını çıkardığım 36 saatlik seyahatim Wizz Air uçuşu ile Sabiha Gökçen'den başladı.


Dolmuştan hallice: Wizz Air
Düşük maliyetli uçak şirketlerine en iyi örneklerden biri herhalde Wizz Air'dir. Uçuş öncesinde daha bileti alırken her ayrıntıya çok iyi dikkat etmem gerektiği bilinci ile tüm çıktılarımı alıp, mümkün olan uçuşlara check-in'lerini vs. tamamlamıştım. Bilet & Otel paketini www.wizztours.com sitesinden alarak konaklamayı da oldukça ucuza getirdim ve bir adet büyük boy (56x45x25 cm) çantayı almaya hak kazandım. :-) Bileti ayrı alsam  (42x32x25 cm) bagajım olabilecekti.

Havaalanında ilk şaşkınlığımı yaşadım: Koltuk numarası olmayacaktı. O kadar seyahat etmeme rağmen; dolmuş kıvamında bir uçak yolculuğu daha önce hiç yapmamıştım. Sanırım ayakta yolculuk kabul edildiğinde bunu ilk bu tür uçak şirketleri uygulayacaktır.


Önemli Not: Havaalanında para bozdurmayın
Havaalanında kesinlikle para bozdurmayın. Biz oradayken 1 Euro = 310 HUF civarındaydı, ancak havaalanında ancak 245 HUF alınabiliyordu. Bu sebeple şehirde otelinize nasıl ulaşırsınız size kalmış, ancak bunu kredi kartınız, Euro ya da çok az para bozdurarak yapın.
Şehre ortalama 20 Euro ücretle taksi ile ulaşabileceğiniz gibi; kişi başı 5 Euro ücretle Shuttle ile de gidebilirsiniz. Kolay bir alternatif de önce 200E otobüsüne binmek (1 bilet), sonrasında da metroya geçerek (1 bilet) istediğiniz yere varmanız. 10 biletlik bir koçanı, kredi kartı ile ödeme de yaparak 3000 HUF karşılığında edinebiliyorsunuz. Zorluk da çekmeden şehre ulaşım bu durumda kişi başı 2 Euro oluyor.

İlk akşam
Hızlıca otele kısıtlı miktardaki eşyayı attıktan sonra; hemen yollara düştük. Andrassy Caddesi'ni boylu boyunca yürüyüp Opera'ya vardık ve içine girdik. Önceki seyahatte opera biletlerimizi çok öncesinden almıştık ve o muhteşem yapının içini de görme şansımız olmuştu. Operaya gittiğimiz o akşam yerli halktan kolayca ayrışıyorduk: Onların hepsi düğüne gider gibi en bakımlı halleri ve en şık kıyafetleri ile bu güzel yere ve gösteriye gelmişlerdi. Biz mi? Kadromuzu sayalım öncelikle: Ben, eşim, o zamanlar 8 yaşında olan oğlumuz ve 16 yaşındaki yeğenimiz... Aklımıza geldikçe eşimle hala güleriz... Sabah kaplıcalara gitmişiz, sırt çantalarımız omuzlarda, (içinde mayo, havlu) üstümüz başımız akşama kadar perişan olmuş... İnsanların bayram havasında gittikleri yerdeyiz!

Opera sonrasında daha gitmeden önce tespit ettiğimiz "A Presto" isimli pizzacıda pizza ve makarna yemiştik. Önünden geçerken görüp de içeri kesinlikle girmeyeceğimiz bir havası vardı aslında; ancak yorumlara güvenerek; tadını yıllarca unutamadığımız kalitede bir yemekti. Bu durumda bunu tekrar yapmamak için hiç bir sebep yoktu. Sizlere de ısrarla tavsiye ederim. Yüzünüzü opera ana girişine çevirince sağdaki sokakta 50 metre ileride. Kişi başı 1500 - 2000 HUF civarında. Öyle binleri görünce çok gelmesin; 5-7 Euro civarında...

24 saatte Budapeşte
Ertesi sabah erkenden kalkarak turumuza başladık:
  • Kahramanlar Meydanı
    • Bu sefer zaman kısıtı sebebi ile 200 metre ilerideki kaplıcalara gitmedik
    • Arkasındaki bahçeleri çok gezmedik
    • Ama önemli bir bilgi edindim:
      • Daha önce gördüğümüz ve bu nedir ki dediğimiz futbol sahası büyüklüğündeki su havuzunun ne olduğunu kış mevsimi olduğundan anladım: Kocaman bir buz pateni pisti...
      • Çok güzel bir şekilde; laf olsun diye demiyorum, gerçekten de 7'den 70'e insanlar buz pateni yapıyorlar

  • Opera
    • Metro ile tekrar operaya gidip bir de gündüz gözüyle o binaya baktık
  • Kale Bölgesi
    • Yürüyerek Zincir Köprü'yü geçtik
    • Finiküler ile tepeye çıktık (1200 HUF tek yön)
    • Kale bölgesinde 1 saatlik bir yürüyüş sonrasında şehir manzarası ile bol bol fotoğraf çektik
    • Önceki gidişimizde "Labirent" isimli yeraltı labirentini de elimizde gaz lambaları ile gezmiştik. Hepimizin çok ama çok ilgisini çekmişti. Akşam 17 öncesinde ışıklandırma devrede oluyor, sonrasında gaz lambaları ile geziliyordu. Bu sebeple 17'den sonra gidilmesini önerebilirim.
  • Parlamento Binası
    • Kale Bölgesi'nden otobüsle tekrar köprünün diğer yakasına geçtikten sonra ufak bir kahve molasından sonra tekrar yollara koyulduk. Bu sefer hedefimiz, önceki seyahatimizde içine giremediğimiz Parlamento'ydu.
  • Vaci Caddesi
    • Tipik bir alışveriş caddesi olan Vaci Caddesi, yan sokakları ile görülmeye değer bir kısım. Buradaki büyük meydan; güzel havalarda masalarla doluyor. Ancak hava soğuk olduğundan bu sefer normal bir meydan görüntüsündeydi. Restoranları, mağazaları ve kafeleri ile uzun zaman geçirilebilecek eğlenceli bir bölge.
Kısa bir hafta sonu için bile çok keyif alınabilecek ve fiyat/performans açısından üst seviyede bir şehir olan Budapeşte muhakkak listenizde olması gereken bir yer...


Amsterdam Notları...



Kanalları, laleleri, bisikletleri ve özgürlükleriyle ünlü Kuzeyin Venedik'i, Amsterdam



Amsterdam'da Nereler Gezilir?


1-Kanallar


Amsterdam ilk önereceğim yer Amsterdam Kanalları. Amsterdam'ın “Kuzeyin Venedik”i olarak tanınmasını sağlayan kanalları çok etkileyici. En ünlü kanallar Herengracht, Prinsengracht ve Keizersgracht. Kanalların tadına varacağınız en güzel yöntem de botlarla kanal turu yapmak. Dam meydanında ticket office'ler var oradan bilet alabilirsiniz ya da direkt limana gidin “Holland International” ve “Blue Boat Company”adlı 2 ünlü şirket var. Bir tanesinde Türkçe guide var. Sorup ona göre binersiniz. Fiyatı 12€.


2-Dam Meydanı

Dam Meydanı (Dam Square), Amsterdam’ın ana tren istasyonu (Centraal)’a 500m uzaklıkta bulunan Amsterdam’ın en önemli meydanı. Bizdeki taksim meydanı gibi düşünebilirsiniz. Amsterdam gezilecek yerler listesinde yer alan bir çok gezi noktasına yürüme mesafesinde bulunuyor.  Amsterdam Kraliyet Sarayı (Royal Palace), Nieuwe Kerk, National Monument ve Madame Tussauds Bal Mumu Müzesi meydan üzerinde bulunan en önemli yerlerden.

3-Begijnhof


Roma Katolik kadınların yaşadığı 14. yüzyıldan kalma bir avludur. Avluda bulunan 34 numaralı ev 1528 yılında yapılmış ve Amsterdam’daki en eski evdir.  Avluya ve etrafındaki bahçelere giriş serbest ve ücretsizdir. Fakat akşam 17:00 kadar açık. Burada günümüzde bekar kadınlar yaşamaktadır. Yakınlarındaysanız mutlaka uğrayın derim. Gerçi Amsterdam çok büyük olmadığı için bir şekilde yakınlarına düşeceksinizdir.  Begijnhof, sizi modern bir alışveriş caddesinden aniden açılan bir kapıyla farklı bir zaman dilimine çıkartır. Sessiz, sakin, huzurlu ama yine de şehrin ortasında. Eğer turist kalabalıkları içinde sıkıldıysanız kesinlikle uğrayın. 

4-Red Light District

Genelevler bölgesidir. Fakat her şeyin yasal olduğu bu yerde tasarlanmış mekanlardaki insanlar gösteriler yaparak insanları çekmeye çalışmaktadır. Red Light District'de devamlı gezen polisler mevcuttur. Kadınların evlerinde de acil durum butonları vardır. Bastıkları an polis kapıya gelir.   Restoran, bar, kafe, tarihi binalar ve müzeler gibi yerler de vardır. Aslında burası şehrin en eski kısmıdır. Amsterdam’ın en eski kilisesi olan gotik Oude Kerk de buradadır. Dikkat edilmesi gereken nokta fotoğraf çekmek yasaktır. Bölge özellikle gece saatlerinde kalabalıklaşır. Hava karardıkça sokağı aydınlatan kırmızı ışıklar daha belirgin hale gelir. 14. yüzyılda kadın arayışı içerisinde şehre varan denizcilerin talepleri üzerine kurulan Red Light District’de birçok sex shop, randevu evi, gay bar, sinema, tiyatro ve çeşitli türlerde müzeler vardır. 250 kadar hayat kadını onlar için tasarlanan pencerelerde özel kıyafetlerinin içerisinde gösterilerini yaparlar.  


5-Çiçek Pazarı


1862 yılında kurulmuş ve günümüze kadar devam eden Amsterdam Çiçek Pazarı (Bloemenmarkt) şehrin en önemli simgelerinden biri. Şehrin en orjinal çiçek pazarında gezerek eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.  Spui Meydanı’na ve Begijnhof‘a yaklaşık 5 dakika yürüme mesafesinde bulunan çiçek pazarında toplam 15 adet yüzen çiçekçi bulunuyor. Eğer çiçek almayacaksanız çok da görülecek bir yer değil. Zamanınızı başka noktalarda değerlendirin.

6-Rembrandtplein

Rembrandt Meydanı adını ünlü ressam Rembrandt Van Rijnal’dan almış olup Amsterdam’ın en güzel meydanlarından birisidir. Amsterdam’a 2006 yılında ilk gidişimde Rembrandtplein Meydanı üzerinden Rembrandst Square Hotel’de kaldığımdan dolayı Rembrandtplein ‘i 3 gece boyunca dolu dolu yaşama fırsatım olmuştu. Meydan Amsterdam’ın en hareketli noktalarından birisi . Eğlenceli gece hayatı, etrafta bolca bulabileceğiniz kafeler ile son derece hareketli bir nokta olan Rembrandtplein ‘inde eğlenceli vakit geçirebilirsiniz. Rembrandtplein ‘de ayrıca yurt dışında çok fazla şubesini bulamayacağınız Güllüoğlu‘na gidip özlem duyduğunuz Türk yemeklerini,tatlılarını keyifle yiyebilirsiniz. Ayrıca bölgede irili ufaklı birçok kumarhane de bulunuyor…

7-Royal Palace


Amsterdam Kraliyet Sarayı (Koninklijk Paleis te Amsterdam) Hollanda'da bulunan 3 saraydan biridir. Saray Dam Meydanı'nda Ulusal Anıtın karşısında, Yeni Kilisenin yanında bulunmaktadır. Bina 20 Haziran 1655'te Amsterdam yöneticileri tarafından belediye binası olarak açılmıştır. Ancak günümüzde kraliyet sarayı olarak bilinmektedir. Jacob van Campen tarafından yapılmıştır. 1648 yılında Jacob van Campen Amsterdam Şehir Belediye Binası projesinin başına geçti. Binanın maliyeti 8,5 milyon Hollanda Guldenini buldu. Tüm binada kullanan sarımsı taşlar Almanya'dan getirildi. Ancak taşlar zaman içerisinde koyu bir renk aldı. Mimar Roma tarzı yönetici saraylarından esinlendi. Mimar Roma'daki kamu binalarından esinlendi ve Kuzeyde yeni bir Roma tarzında yönetici binası yaratmak istedi. Bina Pek çok defa Dünyanın 8. Harikası olarak anıldı. Zamanında Avrupa'nın en büyük yönetici binasıydı. Daha sonradan kraliyet sarayına dönüştürülen bina, Kraliçe devlet ziyaretleri, Yeni yıl resepsiyonları ve resmi işlemlerde kullanmaktadır.

8-Van Gogh Müzesi


Van Gogh Müzesi Amsterdam, Hollanda'da bulunan Hollandalı ressam Van Gogh'un çalışmalarının sergilendiği müzedir. Müze Dünya'da Van Gogh'un resim ve çizimlerinin sergilendiği en büyük müzedir. Müzeyi 2005 yılında 1.417.000 kişi ziyaret etmiştir. Müze ulusal bir müze özelliği taşımaktadır. 1973 yılında kurulmuştur ve Gerrit Rietveld’in tasarladığı bir binada bulunmaktadır.

Van Gogh Müzesi’ni 10.00 – 18.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Müze, 25 Aralık ve 25 Nisan günleri kapalıdır.Müze giriş ücretleri şöyledir: Tam bilet 14 Euro, 16 yaşına kadar olan kişiler ve iAmsterdam kart sahiplerine ücretsizdir. Müze engelli erişimine uygundur.Van Gogh Müzesi Rijksmuseum ve Stedelijk Müzesi arasında bulunmaktadır. Müze girişi Paulus Potterstraat 7’dir. Central Station (Merkez İstasyon) dan 2 ve 5 numaralı tramvaylar ile ulaşabilirsiniz.


9-Heineken Experience



Amsterdam’da yer alan tarihi bira fabrikası ve ziyaretçi merkezidir. 1867 yılında Heineken bira fabrikası olarak inşa edilen yapı 1998 yılında daha büyük bir yere taşınana kadar burada hizmet vermiştir. Fabrikadan müzeye dönüştürülen Heineken Experience ulusal bir müzedir ve Avrupa Sanayi Mirası listesinde yer almaktadır. Giriş ücretleri 18 EUR civarında. Bu fiyata içeride iki içki dahil. Bira yapımı ve tadımı hakkında bilgi sahibi olmak ve keyifli vakit geçirmek için güzel bir mekan. 5 dk süren bir film ile bitiyor. 2 bira hediye ediyorlar ama 1 bira 1 diploma alabileceğiniz alanı ziyaret edin.


Heineken Experience Pazartesi – Perşembe 11.00 – 19.30 (son giriş 17.30), Cuma – Pazar 11.00 – 20.30 (son giriş 18.30) arasında ziyaret edilebilir. 1 Ocak, 25, 26 Aralık ve 30 Nisan günleri kapalıdır. Rehberli tur yaklaşık 1,5 saat sürmektedir ve grupların karışmaması için hızı takip etmek gerekmektedir. 18 yaşından küçük ziyaretçiler ancak yetişkin biri eşliğinde kabul edilir. Hollanda yasalarına göre 16 yaşından küçük ziyaretçilere bira servisi yapılmaz.


10-Vondelpark


Amsterdam’daki en büyük parktır. Her yıl yaklaşık 10 milyon ziyaretçisi olan yer ayrıca Amsterdam’ın en ünlü parkıdır. Park, Rijksmuseum, Stedeljik Museum ve Van Gogh Müzesi yakınında bulunmaktadır. Amsterdam’ın ünlü parkı Vondelpark 1864 yılında bir grup Amsterdam vatandaşı tarafından kurulmuştur. 8 hektarlık alanı satın almak için para birleştirmişler ve peyzaj mimarı Jan David Zocher ile parkı modern İngiliz tarzında tasarlaması için görüşmüşlerdir. Park, 1865 yılında Nieuwe Park adı ile açılmıştır. 1867’de Flemek şair Joost van den Vondel heykeli parka yerleştirildikten sonra parkın ismi Vondelpark olarak değiştirilmiştir. Sonrasında parkı genişletme çalışmaları yapılmıştır ve günümüzdeki alanı olan 45 hektarlık alana ulaşılmıştır. Amerika Central Park tarzı bir mekan. Tüm şehirden kaçıp doğayla baş başa kalabilirsiniz. Şehrin hızından rahatsız olduysanız buraya kaçın derim.

11-Amsterdam Central


Amsterdam’ın merkez tren istasyonudur. Ayrıca Hollanda’nın da ana istasyonlarındandır. Bir günde transfer yolcular hariç yaklaşık 250.000 yolcu kapasitesine sahiptir. 51, 53 ve 54 numaralı Amsterdam metro hatlarının başlangıç noktasıdır. Amsterdam Central Pierre Cuypers ve A. L. Van Gendt tarafından tasarlanmıştır. 1889 yılında açılan istasyon 40 metrelik demir bir çatıya sahiptir. İstasyon şu anda Kuzey / Güney 52. metro hattı inşası nedeniyle yenilenmektedir. İstasyon, Londra’daki Liverpool Street İstasyonu ile ikizdir.Amsterdam Central istasyonu varış noktanız ise istasyonun altındaki üç tünel sizi iki farklı yöne götürür. Amsterdam Centre Side (Amsterdam merkezi yönü) ve Amsterdam North Side (Amsterdam Kuzey Yönü). Eğer feribot ile seyahat etmeyecekseniz merkez çıkış noktasından çıkmalısınız. Tüm otobüs, tramvay ve metro hatları burada konumlandırılmıştır. Seyahatinize taksi ile devam etmeniz gerekiyorsa Main Entry (Ana giriş) in hemen önünde taksiler bulunmaktadır. Metro girişi ise Eastern Entry (Doğu girişi) kısmındadır. Amsterdam Central çıkış noktanız ise buraya özel araç ile ulaşamazsınız. Taksi ve otobüs ile istasyona ulaşım mümkündür. İstasyon içerisinde 15 tane platform bulunmaktadır. “a” ve “b” olarak ikiye ayrılan platformlardan hangisine gitmeniz gerektiğinizi biletinizden bulabilirsiniz.

Amsterdam Central’dan Paris, Bürüksel ve Köln’e tren bulunmaktadır. Hızlı trenlerle sağlanan ulaşım bu ülkeleri daha da yakın hale getirmektedir. Ayrıca bu istasyondan Amsterdam Schipol Havaalanına tren mevcuttur. Genellikle 10 dakikada bir düzenlenen seferler 14a veya 15. platformdan kalkmaktadır.İstasyon ve çevresi genel olarak güvenlidir. Etrafındaki yapı inşaatları kötü bir görüntü sergilese de büyük bir sorun teşkil etmez. Fakat yine de bagaj ve eşyalarınıza göz kulak olmanız ve yan kesicilik olayına dikkat etmeniz tavsiye edilmektedir. Eğer bu istasyondan yola çıkacaksanız 15 dakika önce varmanız ve platformun sakin olmasını beklemeniz iyi olabilir. Biletinizi makineden alıyorsanız üzerinde koda dikkat etmelisiniz. İstasyon içerisinde turist danışma noktaları ve kayıp eşya büroları vardır. Herhangi bir sorunla karşılaşmanız durumunda bu noktalardan yardım alabilirsiniz.


12-Rijksmuseum



Hollanda Ulusal Müzesidir. Amsterdam’da bulunan müze sanat ve tarihe adanmıştır. Müze meydanında, Van Gogh Müzesi, Stedeljik Müzesi ve Concertgebouw’a yakın bulunmaktadır. Müze, 1800 yılında Hague’de kurulmuştur ve 1808 yılında Amsterdam’a taşınmıştır. Bu dönemde Royal Palace ve Trippenhuis’de bulunan müze son olarak şu anki yerine taşınmıştır. Son binası Pierre Cuypers tarafından tasarlanmıştır ve 1885 yılında açılmıştır. Fakat 2003 – 2013 yılları arasında yenileme çalışmaları nedeniyle kapalı olan Rijksmuseum 13 Nisan 2013 tarihinde 375 milyon Euroluk bir harcamanın ardından Kraliçe Beatrix tarafından kapılarını ziyaretçilere tekrar açmıştır. Müze içerisinde 8000 parça sanat ve tarih eseri mevcuttur. Rijksmuseum içerisinde Rembrandt, Frans Hals ve Johannes Vermer gibi ünlü ve değerli sanatçıların eserleri görülebilir. Müze içerisinde Asya’ya özgü eserlerin sergilendiği bir bölüm de vardır.  Birçok bölgeden farklı konularla ilgili çalışmaların görülebileceği Rijskmuseum özellikle 17. yüzyıldan kalma Flemenk sanatçıların eserleri görmeye değerdir. Sanat eserlerinin yanı sıra orta çağdan 20. yüzyıla Hollanda tarihine ait parçalar da mevcuttur. müze içerisinde heykel, porselen, mobilya, cam, takı, kostüm, tekstil, bronz ve bakır ve çok daha fazlası görülebilir. Rijksmuseum Ziyaret Günleri ve Ücretleri ile Ulaşım Rijksmuseum yenileme çalışmaları nedeniyle 13 Nisan 2013’e kadar kapalıydı. Yeniden açılan müze her gün 09.00 – 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Bilet ofisi 16.30 da kapanmaktadır. Müze, 1 Ocak’ta kapalıdır.Rijksmuseum bilet fiyatları ise şöyledir: tam bilet 15 Euro, 18 yaş ve altı ziyaretçiler ücretsiz, ING bank ve EYCA kart sahiplerine 7.5 Euro. Öğrenciler için özel bir indirim yoktur. Bilet, girişten ya da online olarak satın alınabilir.

13-Albert Cuyp Market

Amsterdam’ın De Pijp bölgesinde bulunan Albert Cuyp caddesi üzerinde kurulan ünlü bir sokak pazarıdır. Cadde adını 17.yy ressamlarından olan Alber Cuyp’tan alır. Albert Cuyp Market in geçmişine bakacak olursak bu şirin ve ünlü sokakta alışveriş ilk olarak 20.yy başlarında 1904 yılında haftanın sadece pazar günleri başlamış. Daha sonra 1912 yılında ise cadde üzerinde haftanın 6 günü pazar kurulmaya başlanmış. Günümüzde ise Albert Cuyp Market Avrupanın en ünlü ve büyük sokak pazarı olmasının yanında çok da güzel bir turist gezi noktasıdır. Pazar üzerinde meyve, sebze, kıyafet, balık,  Hollanda peyniri ve 2.el eşya gibi bir çok eşya satılmaktadır. Pazarda Türk ürünlerine de rastlayabilirsiniz. Özellikle cumartesi günleri Albert Cuyp Market çok fazla kalabalık olabiliyor. Pazar gündüz saat 09:30 da kuruluyor ve akşam saat 17:00 gibi toplanıyor. Amsterdam geziniz boyunca burası çok farklı ve eğlenceli bir gezi alternatifi olabilir.


Kuzeyin Venedik'i olarak da anılan Amsterdam, adını üzerinde kurulduğu Amstel nehrinden alan bir balıkçı köyü olarak kurulmuş. Baraj anlamına gelen DAM kelimesi ile ilk ismi Amstelredamme olarak anılmış. Fakat yıllar geçtikçe ismi Amsterdam olarak değişmiş. Bugün 1,5 milyon nüfus ile Hollanda'nın en kalabalık ve zengin şehridir.

17.yüzyıl yapılarıyla Avrupa'nın en köklü şehirlerinden biridir. İç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan oluşur. Bu kanalların bazıları doğal bazıları ise insan eliyle yapılmalıdır. Amacı suları denetim altına almaktır. 

Farklı kültürlerin bir arada huzurlu yaşadığı tam bir hoşgörü şehridir Amsterdam. Sanat ve eğlencenin bir arada dolu dolu yaşandığı kökleri çok eskiye dayanan bu kent turizm açısından yıllık 4.2 milyon turist ile en çok ziyaret edilen 5.merkez haline gelmiş. 

Eğer hem toplu ulaşımı çok sık kullanacağınızı hem de müzelere ve diğer aktivitelere giriş yapmayı düşünüyorsanız en ekonomik yöntem  IAmsterdam City Card kartı satın almak. Kartlar tren istasyonundan, otellerden, metro istasyonlarından alınabilir. 

Amsterdam'da keyif verici madde kullanılan yerlere Coffee Shop deniyor. Haşhaş, marihuana, esrar serbest. Fakat bir coffee shop'da alkol satılması yasak. İlginç gelse de Coffee Shop'larda normal sigara de içmek yasak. Amsterdam'da barlar ve Coffee Shop'lar  en geç gece 1'de kapanır. Haşhaş ve marihuana, kişisel kullanım için kişi başı 5 gramdan fazla olmamak koşuluyla satılıyor.
Red Light bölgesinde bir çok Coffee Shop göreceksiniz. Bunlar arasında The Bulldog en meşhuru. Bazılarının kapısında kimlik kontrolü var. Adımınızı içeri attığınızda duman altı kahvehane ortamı gibi bir yere giriyorsunuz.

Red Light District, "Kırmızı Fenerli Evler" olarak Türkçe'ye çevrilebilir. Kısaca genelev mahallesi diyebiliriz. Bu mahalledeki bir çok sokakta içerisinde kırmızı neon ışıkları yanan evler bulunmakta. Bunlar seks işçilerinin çalıştığı evler. Geçmişi çok eskiye dayanıyor. Limana yakın olan bu mahalledeki kızlar para kazanmak için gemilerden inen mürettebatın cinsel ihtiyaçlarını karşılıyorlarmış. Denizciler de hangi evin genelev olduğunu anlamak için kırmızı ışıklara bakıyorlarmış. Günümüzde hala Amsterdam'da genelevler faal ve serbest. Kızlar camekana çıkıp vitrin yapıyorlar. Müşteri geldiğinde kapıda pazarlık yapıp içeri alıp perdeyi çekiyorlar. Çocuklu çoluklu bir çok turist de burayı gezmeye geliyor. Burada dolaşmak sandığınız gibi ayıp bir durum gibi görülmüyor. Küçüklü büyüklü insanlar buralarda akşamları dolaşıyor. Zaten çıplaklık da söz konusu değil. Bir plajda görebileceğiniz kadar açıklık mevcut. O yüzden gezmek isterseniz çok da nahoş bir durum yok. Red Light District'de fotoğraf çekeyim demeyin. Yasaktır. Kızlar anında polise haber verirler.

Amsterdam, görüp görebileceğiniz, metrekareye düşen en çok bisikleti bulunduran bir yer.

Şehirde insan sayısının 2 katı bisiklet mevcut. Peki nasıl oluyor bu? Herkesin bir işe gitmek için, bir de hafta sonu gezmeleri için 2 bisikleti var. Her yıl 60.000 bisiklet hırsızlığı oluyor. Bunun için işe giderken kötü bir bisiklet tercih ediyorlar. Fakat hafta sonu daha lüks olan bisikletlerini kullanıyorlar. Hoş! Bu kadar bisiklet olur da bunları park edecek yer olmaz mı! Katlı otoparklar gibi bisiklet parkları var. Bisikletlere özel trafik ışıkları bile var. Eğer dikkat etmezseniz yaya olarak sizi ezip geçerler. Bir de azar işitirsiniz. Bisikletlilere dikkat! Öncelik onların...

Amsterdam'da karşıdan karşıya geçmek de biraz zahmetli. Önce bisiklet yoluna, sonra tramvay yoluna sonra otomobil yoluna bakıp geçmeniz lazım.

Amsterdam evlerine baktığınızda şöyle bir detay göreceksiniz. Evlerin pencereleri geniş fakat apartman kapıları ufacık. Biz de merak ettik bu evlere nasıl eşya taşınıyor diye ve şöyle bir cevaba ulaştık. Meğer eşyalar evlere pencereden giriyormuş. Evin pencereleri sökülebiliyor... Her apartmanın tepesinde de bir kanca mevcut. Bir halat vasıtasıyla eşyalar sökülen pencereden içeri çekiliyor. Pratik bir çözüm. Bu sayede apartman dairesindeki boşluğu küçük tutarak evlerin metrekaresini artırıyorlarmış. Yıllarca kanca ile eşya taşınmasından dolayı da eski kazıkların üstünde duran evler  biraz öne doğru meyil var. 

Konut sıkıntısının başlamasıyla eski tekneler kanallarda ev olarak kullanılmaya başlanmış. Bu evler kanala sabitlenmiş. İçerisinde bir evde olması gereken herşey var. Hatta doğalgaz bile bağlı. Fakat mevcut durumda bu evlerin kullanan kesim değişmiş, eskiden zorunluluktan buralarda oturulurken şimdilerde bohem hayatına düşkün sanatçılar, yazarlar veya genç nesil tercih ediyormuş. Hareket etmeleri yasaktır ve normal dairelere göre kiralık fiyatları biraz yüksek...


Amsterdam kazıklar üstüne çakılı bir şehir. Altı tamamen su olduğu için toprak zemin yumuşak. Bu nedenle evleri dik tutabilmek için evlerin temeline tahta kazıklar çakmışlar. Amsterdam'da dolaşırken öne doğru eğilmiş evler göreceksiniz. Kazıklar hava ile temas ettiği zaman çürüyor ve evlerin öne doğru eğilmesine neden oluyor. Kanaldaki suyun seviyesini hep sabit tutmak için özel sistemler kullanılıyor.

Amsterdam'da elmas işçiliği meşhurdur. Peki nerden gelmekte bu sanat? İspanyol engizisyonundan kaçan Yahudiler o dönem dini hoşgörüsü yüksek olan Hollanda'ya yerleşmişler. Kent nüfusunun dörtte biri Yahudilerden oluşmaktaymış. Yahudiler elmas işçiliğindeki hünerleri ile bilinirler. Biz de elmas fabrikası Gassan Diamonds gezdik. Hem nasıl yapıldığını gösteriyorlar. Hem de satış yapıyorlar. Gassan o kadar meşhur bir elmas üreticisi ki, İngiltere kraliçesinin tacındaki taşları bile bunlar yapmışlar.

Hollanda ve Lüksemburg bayraklarının hemen hemen aynı olduğunu biliyor muydunuz? Gariptir her ikisi de yatay olarak kırmızı, beyaz mavi renklerden oluşur. Nüans olarak da şu söyleniyor; Hollanda'nın mavisi kobalt mavisiymiş. Tasarım olarak sınırsız imkanlara sahip insanoğlu bu kadar önemli bir meselede nasıl aynı bayrağı kullanabiliyor? 1890'lara kadar hem Lüksemburg hem de Hollanda'nın dükalığını aynı kişi yapmış. Büyük olasılıkla sorun burdan kaynaklanıyor.

Amsterdam'a gittiğinizde birçok yerde XXX simgesini göreceksiniz. Internet camiasında her ne kadar bu simge cinselliği ifade etse ve üstelik Amsterdam da seksin uyuşturucunun vatanı olsa da, düşündüğümüz gibi XXX bu anlamda bir simge değilmiş. I.yy da Amsterdam da bir balıkçı X şeklinde bir çarmağa gerilerek idam edilmiş. Liman şehri olan Amsterdamlılar da bu olayı unutmamak için bayraklarında X kullanmışlar. Birinci X şehri vebadan, ikinicisi yangından, üçünsüsü ise selden koruyormuş. Sonraları da kraliyet armasında kullanılmış. Hala banklarda, hediyelik eşyalarda ve muhtelif yerlerde XXX görebilirsiniz.

Kanal turu çok güzel 1-2 saat geçirmenizi sağlayacaktır. Şehri gezmeye başlamadan evvel bir kanal turu yapmanızı öneririm. 

Bir şehri gezmenin en hızlı  yöntemlerinden bir tanesi hop-on hop-off turlarıdır. Amsterdam'da gezilecek yerleri bir günde bitirmek isterseniz mutlaka bir hop-on hop-off turu satın alın. Amsterdam Central Tren İstasyonunun karşısında kırmızı renkli otobüsleri göreceksiniz. İsterseniz hem kanal turu hem de hop-on hop-off gezisini kombo menü ile indirimli fiyata alabilirsiniz.

Şehri bisikletle gezmeye deneyin. Bu çok hoşunuza gidecek. Zaten şehirde herkes bisiklet kullanıyor. Bu nedenle bisikletler için özel yollar, trafik ışıkları ve park alanları mevcut.

Resmi olmayan taksileri kullanmamaya  dikkat edin. Aksi halde aşırı ücret ödersiniz.

Coffee shoplar dışında keyif verici madde satan zencilerle hiç bir zaman alış veriş yapmayın.

Amsterdam ne kadar güvenli olsa da çok kalabalık yerlerde çantanıza ve cebinize dikkat edin. Aşırma işleri olabiliyor. Sırt çantanızın fermuarı kolay açılabiliyorsa kalabalık yerlerde önünüze alın.

Çeşme suları temizdir, içilebilir. Hatta dünyanın en iyi içme suları olduğu söyleniyor. O yüzden sadece bir kez pet şişede su alıp, sonrasında musluklardan doldurma yöntemini seçin.

Manneken Pis adlı patates kızartması satan dükkan tavsiye edebileceğim lezzetli patatesler satıyor. Bir külah içinde hangi soslardan isterseniz ekleyip veriyor. Tadı muhteşem, deneyiniz. Yeri ise, Dam meydanı ile tren garı arasındaki yolda.

Tahta pabuçlar eskiden gerçekten giymek için yapılıyormuş. Fakat şimdilerde hediyelik eşya olarak yapılıp satılıyor. Fakat giymek isterseniz de ayağınıza uygun bir numarasını alarak deneyebilirsiniz.

Laleler, Osmanlı'nın Hollanda'ya hediye edip sonra bizim şu anda Hollanda'dan ithal ettiğimiz laleler  Amsterdam'ın meşhurlarından. İsterseniz sadece tahta lalelerden alıp dekoratif amaçlı evinize koyabilirsiniz.


Peynirleri ile meşhurdur. Gauda, Edam, Leerdammer peynirlerinden alabilirsiniz. Yassı toplar halinde satılır. Eğer ekonomik olmasını isterseniz Dam meydanında büyük bir süpermarket var. Orada çeşit çeşit peynir var. Markalı olsun isterseniz de tadına bakıp alabileceğiniz peynircileri her yerde görürsünüz.

(Bu yazı için www.dunyayigeziyorum.com sitesi, Alper Ebiçoğlu'na teşekkürler)

Venedik Notları


Gondollarla gezinti yapmak, daracık sokaklarında kaybolmak, suların üzerinde büyülü bir macera.


Venedik'te Nereler Gezilir?

San Marco Meydanı

Dünyadaki en güzel meydanlardan biridir ve üç tarafı Procuratie Nuove, Procuratie Vecchie ve Ala Napoleonica ile çevrilidir. Dördüncü tarafta ise görkemli San Marco Bazilikası (Kilisesi) ve birkaç adım ötesinde 15. yüzyıldan kalma Torre dell’orologio saat kulesi vardır. Bu tarihi yapılar Venedik İmparatorluğu'nun varlığını ve gücünü göstermektedir. Meydan Venedik’teki en alçak noktalardan biridir. Özellikle Ekim – Mart aylarında meydana ulaşım yüksek dalgalar nedeniyle mümkün olmayabilir. Fakat bu, turistler için farklı bir tecrübedir.


San Marco Meydanı tarihe tanıklık etmiş bir yerdir. Günümüzde meydanda çeşitli festivalleri, protestoları ve güvercinleri görebilirsiniz. Meydan, bir manastır bahçesi olarak yapılmış, fakat daha sonra Venedik'in dini ve politik merkezi haline gelmiştir. San Marco'da bir yandan tarihi koklarken bir yandan da şık restoran, kafe ve dükkanları görebilirsiniz. Meydanın orijinal adı Piazza San Marco olmasına rağmen İngilizce olarak St. Mark's Square olarak bilinir. Meydan, Napolyon tarafından “Avrupa’nın resim odası” olarak adlandırmıştır. 

Basilica di San Marco


Venedik’te en çok ziyaret edilen noktalardan biridir. “Basilica” kelimesi büyük kilise anlamına gelir ve bu büyük kilise, bir Yunan haç planı üstüne inşa edilmiştir ve kaliteli mozaiklerin görülebileceği farklı ebatlardaki beş tane kubbesi vardır. Bu mozaikler altın yaldızlı Bizans mozaikleridir ve bu nedenle “Altınların Kilisesi (Chiesa d’Oro) olarak da bilinir. 9. yüzyılda St.Mark tapınağı olarak inşa edilen bu yerde Pala d’oro, altın heykeller, harika cam ve oyma eserleri gibi değerli yapıtlar görülebilir. Venedik Cumhuriyetinin mimari anlamda güç ve varlığının sembollerinden biridir. Bizans mimarisinin en ünlü eserlerindendir.

Basilica di San Marco’nın dışı üç kısımdan oluşur. Alt kısımda beş kemerli mermer sütunlar görülebilirken üst kısımda ilahiyat ve kardinal heykeli ile savaşçı azizler heykeli vardır. Orta kapının üstündeyse Romanesk kabartmaları mevcuttur.

Ziyaretçilerin asansör ile çıkmaları ve eşsiz manzaranın tadını çıkarmaları tavsiye edilir. Basilica di San Marco’nun manzarasının en iyi Venedik manzaralarından biri olduğu söylenir ve şiddetle tavsiye edilir.

Basilica di San Marco, Piazza San Marco (Marco Meydanı) da bulunur. İtalya’daki diğer birçok kilisede de olduğu gibi içeri girebilmek için uygun giyinmeniz gerekmektedir. Bazilikanın içinde büyük çantalar ya da sırt çantası taşımanıza izin verilmez. Video ve fotoğraf çekimi yasaktır. Ziyaret 10 dakika kadar sürer ve giriş ücretsizken yukarısındaki müzenin ziyareti 5 Euro, yukarıdan manzaranın izlenmesi 2 Euro.


San Marco Bazilikasına girişte kıyafet kontrolü vardır. O yüzden bayanlar şort ve kısa etekle geldiklerinde içeri almıyorlar. Aynı şekilde çantayla gelirseniz de almıyorlar. Çözüm olarak şunu yapıyorsunuz. Baslica'dan çıkıp ileride solda Basilica'nın emanethanesi var. Oraya çantanızı bir saatliğine ücretsiz bırakıyorsunuz. 1€ karşılığında da çarşaf alıp açık bölgelerinizi kapatıyorsunuz.Bir tavsiye daha; Basilica'ya giriş için çok uzun sıra göreceksiniz. Bunu atlamanın yolu, önce emanthaneye gidip çantanızı bırakın ve bir çarşaf alın. Sonra hiç sıraya girmeden görevliye zaten sırada olduğunuzu içeri alınmadığınız için emanethaneye gidip geldiğinizi söyleyin. Zaten çarşafla geldiğinizi görünce sormayacaktır ve 1dk'da içeri gireceksiniz.


Giriş kapısının üstündeki iki resimde Aziz Marco'nun naaşının Mısır'dan nasıl kaçırıldığı anlatılıyor. Hikayesi şöyle; Yıl 828... San Marco'nun naaş'ı Mısır'ın İskenderiye şehrinde bulunuyor. İtalyanlar bu naaşı götürmek isteseler de Araplar izin vermiyor. Bu sefer Venedikli tacirlerin aklına şöyle bir fikir geliyor. Nasılsa Araplar domuz etini sevmezler, biz de bu naaşı dilimlenmiş domuz etlerinin arasına koyarız, hiç kontrol edilmeden kaçırırız. Ve bu yolla Venedik'e getiriyorlar.

4. haçlı seferi sırasında Venedikliler İstanbul'u yağmalıyorlar ve resimdeki 4 bronz atı getiriyorlar ki dünyanın en önemli sanat eserlerinden biri. Şu an atların orjinali  müze bölümünde yer alıyor.


Campanile di San Marco



Diğer adı St. Mark Çan Kulesi şehirdeki en yüksek yapılardan biridir. 97 metre yükseklikten şehir manzarası ve St. Mark Katedral kubbesinin görüntüsünü izleyebilirsiniz. Ayrıca kulenin tüm meydana hakim bir konumu vardır. Bir zamanlar J. W. Von Goethe’nin izlediği manzarayı izleyebilmek bir ayrıcalıktır.

Campanile di San Marco 9. yüzyılda yapılmış ve ardından birkaç kez daha tekrar inşa edilmiştir. 1902 yılında nedensiz bir şekilde çökmüş ve ardından orijinal şeklinde tekrar yapılmıştır. Deniz ve atış kulesi olarak kullanılan yapı sonraları turistik amaçlar için kullanılmıştır. Günümüzde Venedikteki birçok yapı gibi kule de yan yatmaya başlamıştır. Fakat koruma amaçlı çalışmalar yapılmaktadır.


98. 6 metrelik kule St. Mark Meydanının köşesindedir ve San Marco Basilikasına yakındır. Ziyaret edilen kule en son 1912 yılında yapılan halidir ve tepesinden manzarayı izlemenin bedeli 8 Euro.

Grand Canal



Venedik şehrinde su trafiğinin sağlandığı ana hattır. Şehri “S” şeklinde saran kanal, Saint Mark Basin’den başlayıp Santa Lucia tren istasyonu yakınlarında biter. 3.800 metre uzunluğundaki Grand Canal’ın genişliği etrafındaki yapılara ve doğal koşullara göre 30 – 90 metre civarındadır. Derinliği ise yaklaşık olarak 5 metredir.
Grand Canal 13. – 18. yüzyıllar arasında inşa edilen yaklaşık 170 bina tarafından çevrilidir. Bu binaların çoğu zengin Venedikli aileler tarafından yapılmıştır. Kanalda trafik özel botlar, su otobüsleri, su taksileri ya da meşhur gondollar ile sağlanmaktadır. Birçok turist bu seçenekler arasında en romantik olarak görülen gondol seyahatini tercih etmektedir. Nehir üstünde bulunan üç köprü üstünde ise yaya trafiği mevcuttur. Bu köprüler şunlardır: Ponte Delgi Scalzi, Rialto ve Ponte dell’Accademia. Bu tarihi köprülerin yanına Calatrava adı verilen yeni bir köprü de eklenmiştir.

10. yüzyılda ulaşımın kolaylığı nedeniyle ticaret ve emniyet merkezi olarak görülmekteydi. Bu nedenle Grand Canal kenarındaki evlerin birçoğu o günlerde tüccarlar tarafından kullanılmaktaydı. 12. – 13. yüzyıllarda kanal kenarındaki evlerin mimari yapısı Bizans tarzı izler taşımaya başladı. 15. yüzyıl ile birlikteyse Gotik mimari tarzı etkisi görülmeye başladı. Bu mimari tarzına en iyi örnek Ca d’oro (Altın ev) olarak bilinen yapıdır. Dönemin en belirgin mimari özellikleri parlak renkler, nispeten daha ince sütunlar ve arklardır. 16. ve 17. yüzyılda Grand Canal etrafındaki yapılarda Barok tarzı eserler görülmeye başlandı. Bina yapımı konusunda oldukça yoğun bir dönemdi. Santa Maria di Nazareth kilisesi ve Santa Maria della Salute Basilikası bu dönemde yapılmıştır. 18. yüzyılda kanal etrafındaki bina yapımı son bulmuştur. Son iki yüzyıldır ise yenileme çalışmaları yürütülmektedir.Yılda bir kez Grand Canal’da eski günleri hatırlatan ve insanların yerel kıyafetler giydiği “Regeta Storica” adı verilen bir organizasyon yapılır. İlk olarak 14. yüzyılda düzenlenen bot yarışları hala birçok ziyaretçinin ilgisini çekmektedir.

Kanalda atacağınız güzel bir gondol turu ya da Vaporetto turu sizi Venedik’e aşık etmeye yetecektir.

Ponte di Rialto



Nam-ı diğer Rialto Köprüsü 16. yüzyılın sonlarında Venedik’te düzenlenen bir yarışma sonucunda Büyük Kanalda yer alan eskisinin yerini almak üzere inşa edilmiştir. Düzenlenen bu yarışmaya Palladio, Sansovino, Vignola gibi mimarlar katılmıştır fakat kazanan kişi Antonio da Ponte’dir. Büyük ihtimalle Venedik’te en çok ziyaret edilen ve fotoğrafı çekilen Rialto Köprüsü 1591 yılında açılmıştır. Uzun bir süre Grand Canal (Büyük Kanal) üstündeki yaya yolu ile ulaşım sağlayan tek nokta olmuştur. Köprünün inşasından önce aynı noktada inşa edilip kullanılan birçok tahta köprü olmuştur.

Günümüzde Ponte di Rialto’da turistik amaçla kullanılan birçok mücevher, ipek ürünler ve cam ürünü satan dükkanı görebilirsiniz. İnşa edildiği zamanlar ticaret amaçlı kullanılan Ponte di Rialto “Venedik’in Arka Salonu” olarak da bilinir. Şehrin kalbinde yer alan köprü San Polo ve San Marco’yu birbirine bağlar ve Venedik’teki dört büyük köprüden biridir.


Bridge of Sighs



“Ahlar Köprüsü” (Ponte dei Sospiri) olarak bilinir. Bu ismin verilmesinin nedeni ise eski zamanlarda duruşma ardından mahkum edilenlerin bu köprüden geçerek hapse girmesidir. Efsaneye göre Venedik’e son bir bakış mahkumda iç çekişe neden oluyordu. Köprüye bu isim Lord Byron tarafından 19. yüzyılda verilmiştir. Mahkumların son kez Venedik’e bakıp iç geçirmelerinden yola çıkarak bu isim teklif edilmiştir. Ayrıca köprüde yer alan pencerelerden de çok küçük bir alan görülmektedir. Yerel bir efsane ise Bridge of Sighs’ın farklı bir yönünü yansıtır. İnanışa göre bu köprünün altında güneşin batışında öpüşen çiftlerin aşklarının ölümsüz olacağı söylenir.

Palazzo dele Prigioni ve Palazzo Ducale’yi birbirine bağlayan köprü, Venedik’in en ünlü noktalarından biridir. İtalya’nın kuzeyinde yer alan köprü beyaz kalkerden yapılmıştır ve alt kısmında pencereleri vardır. Bridge of Sighs, Antonio da Ponte tarafından 1602 yılında inşa edilmiştir.

Fondaco dei Turchi



Venedik – Bizans tarzında yapılmış ve İtalya’nın kuzeydoğusunda bulunan bir saraydır. Saray, 13. yüzyılda Giacomo Palmier tarafından inşa edilmiştir. 1381 yılındaysa Venedik Cumhuriyeti tarafından Ferrara Marki Niccolo II d’Este için satın alınmıştır. İlk zamanlarında ileri gelen insanları ağırlayan Fondaco dei Turchi, 18. – 19. yüzyıllarda ise Venedikteki Osmanlı nüfusuna hizmet etmiştir. Adının “Dei Turchi” buradan gelir. Daha sonları ise Türk tüccarlar ve Almanlar için ev, ambar ve pazar olarak kullanılmıştır. Kimi zaman giriş çıkışlar ve ticaret konusunda kısıtlamalar yapılmıştır. Venedik Türklerinin ithal ettikleri şeyler arasında parafin, ham petrol ve yün vardı. Venedik Cumhuriyeti Napoleon Bonaparte tarafından 1797’de fethedilip zarar verildikten sonra Türkler Fondaco dei Turchi’de yaşamaya 1838 yılına kadar devam etmişlerdir. 19. yüzyılın ortalarında çok kötü durumda olan saray 1860 – 1880 yılları arasında restore edilmiştir. Restorasyon sırasında Venedik – Bizans mimarisine köşelerdeki kuleler gibi ilaveler yapılmıştır. Tarih sürecinde farklı amaçlar ile kullanılan Fondaco dei Turchi günümüzde Museo di Storia Naturele (Doğa tarihi müzesi / Natural History Museum of Venice) olarak kullanılmaktadır.

Palazzo Ducale


Venedik Gotik tarzında inşa edilmiş bir saraydır ve Venedik’in en çok ziyaret edilen noktalarından biridir. Venedik Cumhuriyeti’nin yüksek yetkilisi Doge’un evi olan Palazzo Ducale, 9. yüzyılda şato olarak inşa edilmiştir. Doge ve hükümet buradan Venedik Cumhuriyetini yönetmiştir. Çıkan yangınlar nedeniyle birçok kez yıkılıp yeniden yapılmıştır.

1923 yılında müzeye dönüştürülen yapı günümüzde Fondazione Musei Civici di Venezia’ya bağlı olan 11 müzeden biridir. Turistlerin oldukça ilgisini çeken saray 2010 yılında 1.358.186 kişi tarafından ziyaret edilmiştir. Porta della Carta (Kağıt kapısı) 15. yüzyıldan kalma gotik parçalardan biridir. Bu adın verilmesinin nedeni Doge’un emirlerinin buraya asıldığının düşünülmesidir. Ziyaret güzergahı üstünde “Altın Merdiven” (Scala d’Oro) görülebilir. Düklerin odalarında çeşitli sergiler ziyaret edilebilir. Jacobo Bassano imzalı “Kenan’a Dönen Yakub” ve Veronese imzalı “Europe’nın Kaçırılışı” eserleri de Palazzo Ducale’de görülebilir. Elçilerin kabul edildiği Sala del Collegio, önemli kararların mekanı Sala del Senato, toplantı odası Sala del Consiglio die Dieci ve daha birçok önemli nokta ziyarete açık durumdadır.

Palazzo Ducale’yi ziyaret etmeyi planlıyorsanız 16 Euro rehber turunu kaçırmamalısınız. Yöneticilerin çalıştığı yerlerin yanı sıra Casanova’nın hücresini ve 500 yıllık harika çatı kısmını görebilirsiniz.


Santa Maria della Salute



17. yüzyılda Meryem Ana’ya ithaf edilerek inşa edilmiştir. Bu dönemde Venedik halkının üçte biri veba nedeniyle öldüğü dönemde yapıldı. “Veba kiliseleri” olarak anılan yapılardan biridir. 1630 yılında Venedik vebadan olağanüstü şekilde etkilenince Venedik Cumhuriyeti bir kilise inşa ederek bunu Meryem Ana’ya ithaf etmeye karar vermiştir. Barok stili ile dizayn edilen yapının mimarı Vincenzo Scamozzidir.

Yapı, sekizgen şekilde ve tamamen Aziz Mary’nin kaynak işaretlerine göre inşa edilmiştir. Roma 
Katolik kilisesi olan Santa Maria della Salute çoğu zaman “Salute” adı ile bilinir.

Grand Kanal (Büyük Kanal) ve Bacino di San Marco arasındaki alanda yer alır. Santa Maria della Salute’nin kubbesi Venedik semalarını süsler ve şehrin sembollerinden biri haline gelmiştir.

Kilisenin içerisinde ünlü İtalyan ressam Tiziano’nun “Kilisenin Doktorları ve Evangelistler” (Doctors of the Church and Evangelists), “David ve Goliath, Abraham ve Isaac” (David and Goliath, Abraham ve Isaac), “Petecost” gibi önemli çalışmaları görülebilir.

CA’D'ORO


15. yüzyılda inşa edilmiş, birçok güzel heykel ve işlemeyi barındıran gotik bir saraydır. Bir zamanlar ön yüzü altınla kaplı olduğu için Ca’D’Oro (Golden House) – Altın Ev adını almıştır. Bizans resim, heykel ve bronz işleri günümüzde bu sarayda görülebilir. Ayrıca birkaç balkona sahiptir ve buralardan yer işlemelerinde kullanılan mozaikler görülebilir. Franchetti Gallery binanın bir parçasıdır ve bu kısımda Rönesans heykeltıraşlarının çalışmaları incelenebilir.

ZATTERE

Dorsoduro’da sahil kenarı bir gezinti yeridir. Giudecca Kanalı kenarında yer alan Zattere, kışın kuzey rüzgarlarından korunup güneyin güneşine sığınılabilecek bir yerdir. San Polo ve San Marco’ya göre daha sakin bir yerdir. Sahil kenarında yürüyüş ya da yemek için ideal bir seçimdir. Ayrıca Zattere’de San Trovaso Kilisesi yanında bir gondolun nasıl yapıldığına şahit olabilirsiniz.

CA’REZZONICO

Grand Canal’ın sağında yer alan barok stilinde 17. yüzyılda yapılmış ve şu anda Museo del Settecento Veneziano’ya ev sahipliği yapan bir binadır. Venedik asaletinin görülebileceği Ca’Rezzonico 1660 yılında Baldassarre Longhena tarafından inşa edilmiş, 1750’de Giorgio Massari tarafından tamamlanmıştır. Yüzyıllar boyunca çok ünlü simalara ev sahipliği yapmıştır. İngiliz şair Robert Browing bunlardan sadece biridir.

ACCADEMIA GALLERIE

Venedik gezilecek yerler listesindeki en önemli müzelerden olan Accedemia Galleries, Accademia köprüsü altında bulunan ve 1750li yıllardaresim, heykel ve mimari okulu olarak kurulan yapıdır. Kuruluş amacı, Venedik’i de Firenze, Milano, Bologna gibi resmi sanat merkezlerinden biri haline getirmektir. Günümüzde Accademia Galleries’de Tiziano’dan Pieta, Mantegna’dan Aziz George, Tintoretto’dan Aziz Markos’un Kaçırılışı gibi ünlü eserler görülebilir. Accadema Galleries pazartesi 08.15 – 14.00, salı – pazar günleri ise 19.15’e kadar normal bilet 6.5 Euro, indirimli bilet 3.25 Euro ve erken rezervasyon ücreti 1 Euro karşılığında ziyaret edilebilir.

CA’PESARO

Ca’Pesaro, Grand Canal üzerinde bulunan barok tarzı bir saraydır ve Matise, Klimt, Kandisky gibi ünlülerin çalışmalarına ev sahipliği yapar. 1682 tarihinde yapılan bina üst katında Asya Müzesini de barındırır. Bu kısımda samuray silahları, zırhlar, tazminat olarak alınmış sanat eserleri sergilenmektedir. Ca’Pesaro’da bulunan iki müze Çarşamba – Pazartesi 10.00 – 18.00 arasında ziyaret edilebilir.

CORRER MUSEUM

Correr Museum, 18. yüzyıla ait tarihi objeler ve 13. ve 16. yüzyıllara ait resim ve heykellerin sergilendiği Venedik tarihine adanmış, Venedik gezilecek yerler listesinde yer alan bir diğer önemli müzedir. Ayrıca müze içerisinde eski ilginç kadın ayakkabıları koleksiyonu ile 16. yüzyıl şehir haritaları da Correr Museum’da görülebilir. St. Mark’s Meydanında bulunan müzenin girişi yetişkinler için 14 Euro, indirimli 8 Eurodur.

SCUOLA GRANDE DU SAN ROCCO

Scuola Grande du San Rocco, San Rocco Kilisesi yanındadır ve Venedik’teki Rönesans dönemi başyapıtlarından biridir. San Rocco’da Tintoretto’nun elliden fazla eseri görülebilir ve bu çalışmalar veba ile savaşan San Rocco adına yapılmıştır. 1500lerde yapılan bu eserler 23 yılda tamamlanmıştır ve her biri bir başyapıttır. En önemli olanı ise “Crucifixion” (Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi) adlı çalışmadır.

SCUOLA GRANDE DI SAN MARCO

Scuola Grande di San Marco 13. yüzyılda Venedik’te inşa edilen altı hayır kurumundan biridir. 19. yüzyılda bir hastaneye dönüştürülmüştür. Harika dış yüzü ise 15. yüzyıla kadar gider. Venedik’in en büyük meydanlarından biri olan Campo San Giovanni e Paolo’ya bakar.

SANTA MARIA GLORIOSA DEI FRARI

Santa Maria Gloriosa dei Frari, Venedik gezilecek yerler listesindeki bir diğer kilisedir. San Polo’nun merkezindeki kilisede değerli heykeller ile resimler görülebilir. Titian’ın ünlü “Assunta” adlı eseri de buradadır. Santa Maria Gloriosa dei Frari’ye giriş ücreti 3 Eurodur.

SANTA MARIA DEI MIRACOLI

Santa Maria dei Miracoli “mermer kilise” olarak da bilinir. Renkli mermerleri, dış duvarındaki sütunlar ve yarı dairesel eğrilik ile Venedik Rönesans döneminin ilk örneklerindendir. Dairesel dış yüzü Milano’daki Donato Bramante’nin kiliselerini andırmaktadır. 1481 – 1489 yılları arasında inşa edilen Santa Maria dei Miracoli ihtişamlı iç mekanıyla günümüzde düğünlerin yapıldığı bir kilisedir.

RIVA DEGLI SCHIAVONI

Riva delgi Schiavoni Venedik gezilecek yerler listesindeki en kalabalık noktalarından biridir. Doge’s Palace ve Arsenale arasında yer alır. Slav rıhtımı olarak kullanılan ve bu şekilde bilinen Riva delgi Schiavoni’de günümüzde hediyelik eşya satan dükkanlar, büfeler ve dondurmacılar görülebilir.

ARSENALE

Arsenale yapıldığı zamanlarda dünyanın en büyük gemi tersanesiydi. Ayrıca şehrin deniz kuvvetlerinde önemli bir rol oynadı. Arsenale’e 15. yüzyılda yapılan süslemeli bir kemerden girilir ve bu kemeri MÖ. 6. yüzyıla ait aslanlar korur. Ünlü yazar Dante’nin “Cehennem” adlı eserini burayı görerek ve sıcaktan etkilenerek yazdığı düşünülür.

CHIESA DI SAN ZACCARIA

Chiesa di San Zaccaria 15. yüzyılda inşa edilen dünyanın en güzel Rönesans kiliselerinden biridir. Birçok önemli resmi bünyesinde barındıran kilisede Bellini’nin Meryem Ana’nın Hz. İsa ve azizler ile ilgili çalışması da görülebilir. Kilise, John the Baptist’in babası Aziz Zacharias’a adanmıştır.

MADONNA DELL’ORTO

Madonna dell’Orto Venedik gezilecek yerler listesinde yer alan en güzel kiliselerinden biridir. 14. yüzyılda bölgesel bir dini lider olan Humiliati tarafından yapılmıştır. Kilisenin en çok ilgi çeken kısmı Meryem Ana ve bir çocuk heykelinin olduğu yerdir. Bunun dışında Son yargı, Altın Buzağıya Tapınış ve Bakire Meryem’in Tapınağa sunulması gibi ünlü eserler de Madonna dell’Orto’da görülebilir.

SANTI GIOVANNI E PAOLO

Santi Giovanni e Paolo Venedik’in en büyük kiliselerindendir ve bazı benzer özellikleri nedeniyle Venedik’in Pantheon’u olarak anılır. 15. yüzyıldan sonra birçok kralın cenaze töreni burada yapılmış ve 25 kral bu kiliseye defnedilmiştir.

NATURAL HISTORY MUSEUM

National History Museum (Doğal tarih müzesi) Fondaco dei Turchi’de yer alır. Grand Canal’da 13. yüzyıl Bizans eserlerinden biridir. 1922 yılından itibaren National History Museum olarak kullanılmaya başlanan müzede fosil koleksiyonları ve bir dinazor iskeleti görülebilir.

FONDAZIONE QUERINI STAMPALIA

Fondazione Querini Stampalia, St. Mark Meydanında bulunan bir Rönesans dönemi sarayıdır. 1868’de ardında hiç varis olmadan ölen Giovanni Querini’nin mirasıdır. Günümüzde bir kültür merkezi olarak kullanılmaktadır.

 
Venedik Gezi Rotası

Venedik'te yeme içme (Link)


Venedik, kuzey İtalya'nın doğusunda Adriyatik Denizi'nin kuzey kıyılarında, İtalya'ya bağlı bir adadır. Çevresinde yaklaşık 118 küçük adacık bulunur. İtalyanca adı Venezia'dır. Adaya sonradan inşa edilmiş tek bir yol hem araç geçişini hem de tren geçişini sağlamaktadır. Fakat Venedik'in tamamı araç trafiğine kapalı olduğu için araçlar hemen adaya girişteki otogarın yanında bulunan otoparka park etmek zorundadır.
Venedik'te 2 gün kalacaksanız; 1.gün yine belirttiğim yerleri gezip, 2.gün Murano adası ve Burano adasını gezebilirsiniz. Bana göre Venedik'e gidip Murano, Burano adalarını gezmeden gelirseniz çok şey kaybedersiniz. Özellikle Burano inanılmaz derecede renkli ve masalsı bir ada...


Venedik'e gittiğinizde olmazsa olmaz aktivitelerden biri de gondol turudur. Biraz pahalı bir aktivite olmasına mütevellit size vereceğim tüyo ile kısmen bu işten az zararla çıkarsınız. Gondol aynı taksi gibi çalışır. Gündüz ve gece tarifesi vardır. Gondol ücreti; gündüz (07:00-19:00) 80€, gece (19:00-07:00) 100€. Bir gondol maksimum 6 kişi alıyor. Gondola her kanaldan binilebildiği gibi, en çok gondolcular San Marco meydanı, ardından Rialto köprüsündeler. Bir çok gezi rehberinde gondolcularla pazarlık yapmanız önerilir. Fakat eğer yaz aylarında giderseniz gondolcular sizle pazarlığa yanaşmaz. Eğer 2 kişi iseniz gondola 100€ vermek pahalı gelebilir. Bu nedenle şöyle bir yol izleyin. San Marco meydanında gondolcuların olduğu yerde biraz bekleyin gondola binmek için fiyat sorup dönen gruplara sizin de binmek istediğinizi ve gondolu paylaşıp paylaşmayacaklarını sorun. Yüksek ihtimalle paylaşmak isteyeceklerdir. Çünkü 20-25dk'lık bir gezinti için 100€ vermek pek rasyonalist bir alışveriş değil. Bir çok kişi de zaten bu nedenden binmek istemiyor. Eğer +4 kişi bulursanız ve öğleden sonra güneşin batmaya yakın bir zamanında binerseniz karlı çıkarsınız.



Adriyatik'de yüzen bir ada, Venedik sizi unutulmaz anılarla kendine bağlayacak. Şimdi Venedik'e nasıl gideceğiz, gittiğimizde nerde kalacağız, nerelerde ne yiyeceğiz, nereleri gezeceğiz ve hangi hediyelik eşyaları alacağız bunlara bir göz atalım




Venedik, adını o bölgede yaşayan Veneti'lerden almaktadır. 2011 sayımına göre nüfusu 263.996. Fakat her yıl yaz aylarında bu rakam o kadar çok artıyor ki ada her yıl 1-2 milimetre suya batıyor. California Üniversitesi Okyanusya Enstitüsü kentin doğu kısmının çok hızlı sulara gömüldüğünü söylüyor. Belediye ise çözüm olarak şehre gelen turist sayısını sınırlandırmayı düşünüyor. Şehirde devamlı ikamet eden yerli sayısı çok az. Kalanlar ise yaşlılar. Herşey o kadar turistik ki, evi olanlar evlerini turistlere kiralayıp kendileri ana karada Mestre'de kalıyorlar. Geçim sadece turizm ile sağlanıyor diyebiliriz. Bir rekora göre bir günde 150.000 turist gelmiştir ki bu Venedik nüfusunun yarısı eder. Venedik'te fiyatlar diğer Avrupa şehirlerine göre çok fazladır. Bunun asıl nedeni herşeyin deniz yoluyla taşınması maliyetleri artırmasıdır. Ayrıca Venedik'in kardeş şehirleri arasında İstanbul da yer almaktadır.


Venedik, akdeniz iklimine sahiptir. Özellikle temmuz ve ağustos ayları yılın en sıcak aylarıdır. En soğuk ayı ocaktır. İlkbahar ve sonbaharda ise yoğun yağmurlara tanık olursunuz. Kenti sular basar. Halk bu duruma çok alışık olsa da turistler için tam bir işkenceye dönüşür.


Venedik'e tur operatörleri Roma-Floransa-Venedik turu adı altında turlarla gitmektedir. Lakin bu turlarda Venedik max 2 gün verilir. Hatta bu 2 günün 1.günü akşam otele yerleşme, ancak sabah gezintiye çıkılır ve 1 tam gün olarak gezi yapılır. Bence Venedik için bu çok az bir süre. Özellikle şehri mutlaka akşam da görmelisiniz. Bunun için kendi imkanlarınızla uygun bir uçak bileti bulacaksınız. 


Tur şirketleriyle Venedik'e gezmeye gelenler genelde konaklamayı Mestre ya da Padova'da yapmaktadır. Padova günlük geliş gidiş için pek uygun olmasa da Mestre 20-25 dk uzaklıkta, tren ve otobüsle ulaşım mevcuttur. Fakat benim önerim uygun bir otel bularak Venedik'de, adada kalmaktır. Çünkü akşamları San Marco meydanında çok güzel bir ambians oluşuyor. Cafeler canlı müzik hizmeti veriyor. İnsanlar meydanda dans ediyor. Sevgililer Rialto köprüsünün altında şaraplarını yudumluyor. Üstelik vapurlar da 24 saat çalışıyor.

Eğer şehrin tam merkezinde kalmak isterseniz Rialto köprüsüne yakın bir yerden otel bulmanız gerekiyor. Fakat Rialto köprüsüne yakın oteller diğer yerlere göre nispeten pahalı. Bu nedenle ben tren garına yakın olan Piazzale Roma bölgesinde bir otel buldum. Venedik'in heryerine yürüyerek gidebilirsiniz. Bu nedenle otel seçiminizi yaparken sadece Venedik'in içinde olmasına dikkat edin gerisi teferruat. Çünkü benim kaldığım otel venedik'in girişinde rialto ise venedik'in ortasında yer alıyor. Aradaki toplam mesafe sadece 2 km. Bu nedenle seçiminizi yaparken uzaklık kriteri fazla ön planda olmasın. Sadece otelin temizliği ve fiyatı ön planda olsun. Ben bu kriterlerle Hotel Belle Epoque'da kaldım. Memnun da kaldım. Performans/Fiyat oranı gayet yüksek...




Venedik'te sadece 1 gün kalacaksanız; San Marco Meydanı, Basilica di San Marco, Campanile di San Marco, Grand Canal, Ponte di Rialto, Bridge of Sighs, Palazzo Ducale görebilirsiniz. Gondol ile bir gezinti yapmanızı da mutlaka öneririm.



Venedikte 3+ gün kalacaksanız; 1.gün ve 2.gün yukarda belirttiğim yerleri 3.gün ise Verona'ya gidebilirsiniz. Verona Venedik'e trenle 2 saatlik uzaklıkta bir şehir. Verona'ya gittiğinizde ise kesinlikle Garda Gölünü gezmenizi öneririm. Garda gölü İtalya'nın en büyük gölüdür. İçinde bir kale ve kalenin içinde eski şehir bulunmaktadır.

Venedik'e gidip de Murano & Burano adalarını görmeden gelmek olmaz. Kesinlikle gitmenizi tavsiye ediyorum.  Burano adasına giderseniz de, adanın meşhur ESSE kurabiyelerini yemeyi unutmayın.






(Bu yazı için www.dunyayigeziyorum.com sitesi, Alper Ebiçoğlu'na teşekkürler)